Merhaba kıymetli okurlarım, bu haftaki yazımın konusunu geçen hafta katıldığım Prof. Dr. Nevzat Tarhan hocamın yaptığı seminerden seçmek istedim. Hocam çok güzel bakış açılarıyla Şükrü bizlere anlattı, açıkladı. Şimdi o seminerden esinlenerek aklımda kalan bilgilerle ve yorumlamalarımla şükürden biraz bahsetmek istiyorum.
Yaşamımızda bazı zamanlar tam da en olmadık anında bizi köşeye sıkıştırır. O anlarda “Neden ben?” demek kolay olup bu hemen kolaya kaçan kişilerde çok olur, ancak asıl can alıcı soru “Bunda benim için ne var?”dır. Tamda bu sırada Şükür, bu sorunun kapısını aralayan farkındalık bilincidir. Yani şükür bir duygu değil, bir bilinç hâlidir. Kişi, sahip olduklarını fark ettikçe, yoksunluk değil varlık bilinciyle hayatına devam eder. Bu farkındalık, insanın yaşadığı olumsuzlukları bile bir öğrenme alanına dönüştürür; yani şükür, olayların anlamını değil, bizim onlara bakış açımızı değiştirir. Ruhun yönünü değiştiren bir pusula gibidir; yaşanan her deneyimi bir öğrenmeye dönüştürür.
Ruhsal çalkantılar içinde insan, çoğu zaman tutunacak bir dal arar. Şükür, o dalın köküdür. Zorlukların içinde bile minnettarlık duygusunu koruyabilen birey, psikolojik olarak daha dayanıklıdır. Çünkü şükreden kişi, kontrol edemediği şeyler karşısında teslimiyetle değil, bilinçle durur. Şükür, pasif bir kabulleniş değil; aktif bir iyileşme tutumudur. Evet, bu zorlukları yaşıyorum ama şu yönlerden, bu durumlarda ben iyiyim diyebilme cesareti bir şükür göstergesidir. İşte tamda bu yönden insan psikolojik dayanıklılığını artıran farkındalık şükürdür diyebiliriz aslında.
Pozitif psikoloji insanın güçlü yanlarını keşfetmek olup maneviyat ise o gücü inançla birleştiren bir terapidir. İşte bu iki alanın kesiştiği yerde şükür, bir köprü vazifesi görür. İnançla hem hal olmuş bir şükür, kişiyi yalnız iyi hissettirmez. Her nimeti fark etmek, kişinin kendi iç değerini ve yaşam anlamını yeniden inşa eder. Şükür bir duadır ama sözlerden önce kalpten yükselir, çünkü şükrün kaynağı dillerde değil, gönüllerdedir.
Ve belki de en önemlisi, şükür bireyi iyileştirirken toplumu da onarır. Şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım; mesela engelli olmayan bir kişi engelli kardeşini gördüğünde haline şükrederse veya engelli kardeşimiz başka engelli kardeşlerini gördüğünde haline şükrederse toplumsal olarak bakış açıları değişir ön yargılarından uzaklaşır ve sağlıklı toplum oluşturulmasında katkıda bulunurlar. Böylece minnettarlık duygusunu yaşayan bir insan, daha paylaşımcı, daha anlayışlı, daha vicdanlı olur. Şükreden kalplerin arttığı bir toplumda kıskançlık, kibir ve hasetlik yerini huzura bırakır. Şükreden bireylerin bir araya geldiği toplum, şiddetin değil, şefkatin beslendiği bir topluma dönüşür. Şükür, insanın hem iç dünyasını hem de ortak yaşam alanını güzelleştiren bir bilinçtir. Belki de bugün en çok ihtiyacımız olan şey, şükretmek. Sahip olduklarımızı fark etmek, olmayanlar için öfkelenmek yerine olanlara hoşnutlukla, müteşekkirane olarak bakabilmek şükretmektir. Çünkü şükür, yalnızca bir duygu değil; insanın yeniden doğduğu bir bilinçtir bir duadır.
Şükür, Hasta Kalplere Yan Etkisi Olmayan ve En Güçlü Terapötik İlaçtır.
